BAKAN ÇAĞATAY KILIÇ HABERTÜRK TV’YE KONUK OLDU

19 Mart 2017

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Habertürk Tv’de gündeme dair önemli açıklamalar yaptı.

Bakan Akif Çağatay Kılıç, Habertürk Tv'de Aysun Torun'un sorularını yanıtladı. Referandum süreciyle ilgili önemli açıklamalar yapan Bakan Çağatay Kılıç,’ın açıklamalarının satırbaşları şöyle: 


Hazır Samsun’dayken de Samsun’la başlamak istiyorum. Hemen hemen Türkiye’nin çok yerini geziyorsunuz, ama seçim bölgeniz Samsun ve en çok da Samsun’dasınız. Nedir efendim Samsun’da artık 1 aydan az bir zaman kaldı, Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili ne diyor Samsunlular, Samsun’daki son durumu sizden dinleyelim. 


Gerçekten şu anda artık cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle ilgili olarak halkoylaması sürecinde arazideyiz ve 1 aydan az kaldı. Samsun’da gerçekten çok güzel bir pozitif atmosfer var. Vatandaşlarımız cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin neler getirdiğini, ülkemiz için, gelecek için neleri harekete geçireceğini ve geleceğe nasıl bir katkı vereceğini gerçekten iyi anlamış durumdalar. Yaptığımız tüm ziyaretlerde çok yoğun bir ilgiyle karşılaşıyoruz. Tabii bu arada sizin aracılığınızla şunu da belirtmiş olayım: Şu anda eğer farklı bir gelişme olmaz ise 28 Mart günü Sayın Cumhurbaşkanımız Samsun’a gelecekler. 


Tabii Samsun’un halkoylamasıyla ilgili olarak yaptığımız çalışmalar çerçevesinde özellikle şu dikkati çekiyor:  Samsun’daki ziyaretlerimizde biz esnafımızı ziyaret ediyoruz, sürekli vatandaşlarımızla iç-içe onlarla sohbet ediyoruz; çok pozitif bir dönüş var, çok olumlu bir dönüş var. Esnaf kardeşlerimizle görüştüğümüz zaman, onlar kendi işyerlerinde bizi ağırlamak için adeta birbirleriyle gerçekten yarışıyorlar. Bize göstermiş oldukları ilgi ve alakadan dolayı onlara çok teşekkür ediyorum bu vesileyle. Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın ortaya koyduğu bu sistemdeki argümanları, bizlerin anlattıklarını anlamış görüyorlar. Olumlu da bir hava var, genel anlamda baktığınızda da siyasi anlamda olumlu bir hava var Samsun’da. Her zaman belli bir centilmenlik içinde götürmüşüzdür Samsun’da siyaseti. Bundan sonra da öyle olmasını ümit ediyorum ve insanların, vatandaşlarımızın kararlarını verecekleri bir süreçten inşallah biz olumlu anlamda evetle çıkacağız. 



Bu referandum çalışmaları başladığından bu yana aslında konuşuluyor hep anketler ve hatta her gelişmeden sonra da şöyle bir değerlendirme yapılıyor: Hayır oyları önde, onun için böyle yapılıyor diye. Bilmiyorum paylaşır mısınız siz rakam ama, nedir anketlerdeki son durum ya da sizin tahmininizi de merak ediyorum açıkçası referandumla ilgili? 


Biz AK Parti olarak kurulduğumuz günden itibaren her zaman her seçime, oylamaya, referanduma çok yoğun bir şekildeki programla hazırlanarak girmişizdir. Yani geçmiş dönem içerisindeki genel seçimlerde, yerel seçimlerde, referandumlarda bunu Türkiye gördü, tüm dünya gördü. Bizim Sayın Cumhurbaşkanımızın 2001’de Kurucu Genel Başkanımız, Liderimiz olarak kurmuş olduğu AK Parti’de bir seçimle, bir oylamayla alakalı çalışma üslubu ve ahlakı budur. Biz her zaman sandık geldiği zaman, sandıkla ilgili bir çalışma yapılacağı zaman bu şekilde bütün teşkilatımız olarak yollara düşeriz, vatandaşımızın yanında oluruz. Zaten her zaman vatandaşımızın içindeyiz, ama bunu tabiri caizse bir tık artırıp tüm teşkilatımız olarak bunu yaparız. Dolayısıyla anketlerde hayır önde olduğu için bu kadar yoğun, bu çok yanlış ve affedersiniz çok özür dilerim saçma bir argüman. Çünkü biz bir halk oylamasına gidiyoruz ve bizim bir tezimiz var. Bununla alakalı olarak bir tane vatandaşımızı daha fazla bilgilendirebilirsek, o bizim için önemlidir. Dolayısıyla her yere gideceğiz, her kişiyle konuşmaya çalışacağız. Bu, budur. Onun haricinde de şunu söyleyeyim: Tabii rehavete sebep olmasın ama biz iyi gidiyoruz. Ama biz son ana kadar, yani 16 Nisan günü sandık açılıp da sonuçlar çıkana kadar, daha doğrusu oy verme işlemi başlayana kadar, kanunun bize vermiş olduğu sürenin son dakikasına kadar çalışmalarımızı sürdürürüz. 


Bir tahmininiz var mı referanduma ilişkin? 



Bakın buradaki konu vatandaşımızın halk oylamasında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini desteklemesi. Dolayısıyla, ben birincisi; evet çıkacağına inanıyorum, arazide bunu görüyorum. Bugüne kadar hiç rakam söylemedim, onun için bundan sonra da rakam söylemek niyetinde değilim. Ama çok olumlu gittiğini görüyorum, teşkilatlarımızın da, vatandaşlarımızın da gerçekten güzel bir kucaklaşma içerisinde olduğunu görüyorum. 


Şimdi bu cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili eleştirilen bazı noktalar da var, sizinle ilgili kısmını sorayım eleştirilerin. O da, gençlerle ilgili madde. Şimdi bir, şu söyleniyor: 18 yaşındaki gençten vekil mi olur, böyle bir eleştiri de var. Aynı zamanda CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği bir eleştiri de; gençlere seslenirken o da hep şu ifadeyi kullanıyor: Kandırıldıklarını söylüyor gençlerin ve kendi çocuklarını milletvekili yapacaklar, siz inanmayın onlara şeklinde bir ifadesi var, ne diyeceksiniz efendim bu eleştirilere? 


Şimdi neresinden başlasam diye düşünüyorum bu sorunun. Bir kere, 18 yaşındaki bir kardeşimizin, bir vatandaşımızın milletvekili olamayacağını söylemek ona ciddi anlamda güvensizlik göstergesidir. Bakın 18 yaşına gelen bir kişi Türkiye Cumhuriyeti kanunlara göre nedir? Reşittir. Reşit olan kişi yaptığı bütün her şeyden kendisi sorumludur; bu bir. İki; hukuken sorumludur. Üç; yaptığı ve yapacağı her şeyden hayatı boyunca sorumluluk duymak zorunda. Evlenebilir, iş kurabilir, akademik kariyer hayatında karar alabilir, hiçbir şey yapmayabilir, sporcu olabilir, bu onun kararıdır ve artık tamamen bu kararlardan sorumludur. Şimdi sandığa da gidip oy kullanabilir, bu hakkıdır. Ve diyorsunuz ki siz 18 yaşındaki, hep de 18 deniyor ya, aslında oraya takılıyorum, yani 18-25 yaş arası bir vatandaşımız var, orada bizim 8 milyona yakın vatandaşımız var. Ve parlamenter sistemi savunduklarını söyleyip de gençlere güvenmeyenler diyorlar ki; bu 8 milyona yakın vatandaşımız Meclis’te temsil edilmesin. Bu nasıl mantıktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi niye var? Toplumdaki tüm katmanları, tüm yaş gruplarını, tüm toplumu teslim etmek üzere var. Siz diyorsunuz ki; 18-25 yaş arasındakileri temsil etmesinler; bu olmaz. 


Bir de, seçeceğine inanıyorsunuz. Yani diyelim ki bir milletvekili adayı veya 2-3 milletvekili adayı 18 yaşındaki bir genç vatandaşımızın önüne geldiler, dediler ki; bizim projelerimiz şu, bizim projelerimiz bu, biz şöyle yapacağız, böyle yapacağız. Onun doğruyu seçeceğine inanıyoruz. Ama o kardeşimizin o gencimizin mesela ya bir dakika, ben onlardan daha iyi yapabilirim bu işi deyip de aday olmasına geldiği zaman diyoruz ki olmaz; bu doğru bir şey değil ki. Yani biz gencimize güveniyoruz, biz gençlerimize bu anlamda doğru karar vereceklerine güvendiğimiz gibi doğru işleri yapacaklarına da inanıyoruz. Sonra tüm Meclis 18, 20, 21, 22, 23 yaşındaki kardeşlerimizden, gençlerimizden, vatandaşlarımızdan oluşacak diye bir şey yok ki. Siz bugün tüm Türkiye Büyük Millet Meclisi kadınlardan oluşsun diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, çünkü erkekleri dışarıda bırakmış oluyorsunuz. Veya tüm milletvekilleri erkek olsun diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, toplumun belli bir bölümünü dışarıda bırakmış olursunuz. Peki, 60 yaş üstü olmasın, 40 yaş olsun herkes, böyle sınırlamalar getiremezsiniz. Milletvekili olmak için şart nedir? En az ilkokul mezunu olmak ve bu anlamda akli melekelerinin yerinde olması; bitti. Siz mahkemede şahitlik edebilecek, bir insanın geleceğiyle ilgili şahitlik edebilecek, kendi hakkındaki bütün konularda yüzde 100 sorumlu olan kişiye diyorsunuz ki ülkenin geleceğiyle alakalı senin söyleyecek sözün yok. Bu doğru bir şey değil. 


Daha sonraki eleştiri, artık onun neresinden tutacağımı gerçekten bilmiyorum. Siyasi etik açısından yanlış gördüğüm bir karşılaştırma, yanlış gördüğüm bir değerlendirme. Ne demek yani bizim çocuklarımız, bu nasıl bir şey, bu nasıl bir yaklaşımdır? Biz ailelerimizle alakalı mı siyaset yapıyoruz, bunu mu söylemek yapıyor Sayın Kılıçdaroğlu? Daha önce bunu kullandı çünkü, onun için direkt Sayın Kılıçdaroğlu diyorum. Ne demek istiyor? Yani o zaman sadece ve sadece biz çocuklarımızla alakalı mı bu işi yapıyoruz? Biz 80 milyon vatandaşımızın, 80 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının geleceğiyle ve onun refahıyla, ileriye gitmesiyle ilgili siyaset yapıyoruz. Demek ki aklında, zihninde sürekli kendi ailesiyle alakalı bir şey var ki, bu anlamda Ana Muhalefet Partisinde bu konuları dile getirenlerin onun için böyle düşünüyorlar. Çok ayıp ve etik dışı bir benzetme olarak görüyorum. 


Bu referandumu, cumhurbaşkanlığı sistemini, paketin içeriğini konuşurken aslında bir yandan da bambaşka bir kriz de ortaya çıktı. Almanya’yla başlayan bir kriz, Hollanda’yla daha da zirveye çıktı Aile Bakanına yapılanlarla. Bununla ilgili değerlendirmelerinizi de merak ediyorum. Bu çerçevede Almanya temaslarımız da oldu, hatta orada bir Alman televizyonuna da konuştunuz, onlardan da bahseder misiniz efendim? Siz de benzer engellemelerle karşılaştınız mı mesela Almanya’da? 



Şimdi bunu gündeme getirdiğiniz için teşekkür ediyorum, çünkü dün bir olay yaşandı. Bakın dün Frankfurt’ta –yanlış bilgi olmasın- yine terör örgütüne mensup olduklarını söyleyenler, ona sempati duyanlar terör başının resimleriyle ve o terör örgütünün paçavralarıyla gösteri yaptı. Benim katıldığım televizyon programında sizin de dile getirmiş olduğunuz gibi benimle beraber programa katılan Almanya Şansölyelik Makamından Sorumlu Bakan Sayın Alfmeier dedi ki; PKK, Türkiye’de de olduğu gibi Almanya’da bir terör örgütü olarak ve yasak bir terör örgütü olarak görülmektedir. Dolayısıyla onun hiçbir –biz paçavrası diyoruz, onlar sembolü diyor- kullanılarak bir şey yapılamaz, olursa biz bunun takipçisi oluruz dedi, hodri meydan. Televizyon yayınında bunu bana söyledi. Ben de kendisine şunu söyledim: Almanya’da 4500’e yakın PKK sempatizanı ve PKK’nın doğrudan ilişiği olan kişinin gezmesine bizim tahammülümüz yok, sizin de olmamalı dedi. Biz edemeyiz dedi. Hadi buyur, sözünüzde durun. Onlar orada gittiler ve neyle yürüdüler biliyorsunuz, hayır pankartlarıyla ve PKK’nın paçavralarıyla. Neyle açıklayacaklar bunu, nasıl açıklayacaklar bunu. Alman İçişleri Bakanı geçen hafta dedi ki; terör başının resimleri ve PKK’nın paçavraları kullanılamaz dedi. Buyurun Frankfurt’ta yapıyorlar. Şimdi yine diyecekler ki yerel eyaletler… Hayır, bu eyaletler üstü bir konudur. Almanya Federal İçişleri Bakanlığının aldığı kadarla yasaklanmıştır, hiçbir Almanya’daki resmi kurum buna izin veremez. Frankfurt polis teşkilatı, Frankfurt yerel makamları büyük bir suç işlemişlerdir, bunun hesabını vermek durumundadırlar. Alman mahkemeleri, Alman savcılar görev başına geçmelidir; bir terör örgütünün, yasaklı olan terör örgütünün sembolleri, işaretleri kullanılarak yasa dışı bir yürüyüş yapılmıştır. Bu yürüyüşün içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğiyle ilgili kendi vereceği karar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vereceği bir kararla alakalı olarak müdahil olunmuştur hayır kullanılarak. Bunun hesabını vermek durumundadırlar, bunu açıklasınlar. Ne olduğunu-ne bittiğini görelim; bu bir.


İki; bununla alakalı olarak ben televizyon programında da açık ve seçik olarak söyledim. Bakın, bizim Almanya’nın da olsun, Hollanda’nın da olsun, diğer ülkelerdeki, yani engellemeye çalışan ülkelerle ilgili söylediğimiz şu: Evet’le alakalı kampanya yapacak olanlara engelleme getirmeye çalışıyorsunuz, fakat hayır’la ilgili kampanya yapanlara hiçbir şey söylemiyorsunuz; sorun buradadır ve taraf tutmaktasınız, bu olmaz. Türkiye’ye öyle veya böyle şartlar öne sürerek bu iş olmaz. Aklıselimle hareket etmek durumundadırlar. 


Hollanda’nın ortaya koymuş olduğu konuya hiç girmiyorum, yani ne diplomasiyle açıklanabilir, ne Viyana Sözleşmesiyle açıklanabilir, ne uluslararası insan haklarıyla açıklanabilir, dünya üzerindeki koruduklarını iddia ettikleri tüm değerler ve anlaşmaları ayaklar altına almışlardır. 


Neye bağlıyorsunuz efendim bunu, yani Almanya’nın, Hollanda’nın Türkiye’deki bir referanduma neden bu kadar müdahil, neden bu kadar ilgileniyorlar bu süreçle ilgili, neye bağlıyorsunuz? 


Birincisi; bakın Avrupa’da çok ciddi anlamda yükselen bir ırkçılık dalgası var ve bu Avrupa’yı sarmış durumda. Aşırı sağ akımlar ciddi anlamda Avrupa’yı etkisi altına almış durumda; bu Hollanda’da da böyle, Almanya’da da böyle, Fransa’da da böyle, Avusturya’da da böyle, Danimarka’da da böyle. Bunlara karşı ne yapacaklarını gerçekten tabiri caizdir şaşırmış durumdalar. Ve bunun içerisinde bunlara karşı duruş sergileyeceğiz derken yanlışlar içerisine giriyorlar. Yani düşünebiliyor musunuz bir ülkenin Bakanı, başka bir ülkede olan elçiliğine veyahut da başkonsolosluğuna gidemeyecek ve bunu engelleyecek, bunu sokakta yapacaksınız. Ve üstüne üstlük arabasında tutacaksınız ve olağanüstü hal ilan edeceksiniz 2 saatten sonra. Rotterdam Belediye Başkanı 2 saatte olağanüstü hal ilan etti. Biz 15 Temmuz gecesi bir darbeyle karşı karşıya kaldık, darbe girişimiyle. 249 vatandaşımız sokaklarda şehit edildi, 2500’den fazla gazimiz var. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı, teröristler tarafından bombalandı, FETÖ terör örgütünün başını çektiği teröristler tarafından bombalandı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ateş altına alındı, Başbakanlık ateş altına alındı ve biz Milli Güvenlik Kurulunun tavsiye kararıyla Hükümet olarak Meclis’ten olağanüstü halin yetkisini aldık ve ilan ettik. Ve neye ilan ettik? Devletin içerisinde yuvalanmış olan bu FETÖ terör örgütünün uzantılarını temizlemek için. Rotterdam Belediye Başkanı kendi elçiliğine gitmeye çalışan bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanı oraya geldi diye iki saat içerisinde olağanüstü hal ilan etti, bu nasıl bir şeydir, bu nasıl bir yaklaşımdır ve üstüne üstlük göçmen kökenli bir Belediye Başkanı. Ben ona şuradan daha başka bir şeyler de söylemiştim Türkiye’den daha önce, tekrar hatırlatıyorum; istifa etsin, Rotterdam Belediye Başkanı ivedi istifa etmelidir. Görevini yapmaktan uzaktır, görevini yapmakla ilgili olarak da kabiliyetini yitirmiştir.


Ha bir şey daha söylüyorum ona; gitsin Geert Wilders’in partisine katılsın. Söyledikleri ve yaptıkları sadece onun söyledikleri. Geert Wilders gibi bir kişi çıkacak Avrupa’nın göbeğinde o zehrini akıtacak, gerçi Hollanda Başbakanı da çok farklı konuşmadı. Ama Geert Wilders bir ırkçıdır, Geert Wilders toplum arasında ayrımcılık yapan bir kişidir. Geert Wilders İslamofobik hareketler içerisinde hareket eden bir İslam düşmanıdır ve aynı zamanda aşırı sağ ile birtakım sözleri uymaktadır. Ne demek ya, ülkemizdeki şeylere uymayanlar çeksin gitsin; bir. İki; sevmiyorsanız gidin. Siz 30-40 yılını Hollanda’nın gelişimi için ortaya koymuş insanlara, hayatını orada tabiri caizse geçirmiş, hayatını vermiş insanlara nasıl çek git dersiniz, ne söylediğinizin farkında mısınız? Nasıl bir ırkçılık yaptığınızın farkında mısınız? Şöyle bazen bir sabah kalktığında aynaya bakması lazım.  


Bu gelişmelerden sonra bazı yine Hükümet yetkilileri tarafından da dillendirildi göçmen anlaşmasının iptali. Sizin şahsi görüşünüzü de merak ediyorum, sizce de o anlaşma gözden geçirilmeli mi? 


Bakın biz daha önce dile getirdik. Türkiye’deki terör kanunlarıyla alakalı, terörle mücadele konusundaki kanunlarda değişiklik istendi. Biz bunu yapamayacağımızı açık açık dile getrdik. Avrupa Birliği tarafından da gelen bazı açıklamalar var, işte göçmen anlaşmasının tarafıyız, onu tutmak istiyoruz diye. Bunlar tabii Dışişleri Bakanlığımızın, Avrupa Birliği Bakanlığımızın, diplomatların ve bu anlamdaki ikili ilişkiler çerçevesinde yapılacak çalışmalar sonucu ortaya çıkacak bir karardır. Ama şunu söylüyoruz biz: Biz bizimle yapılan anlaşmaların her zaman olduğu gibi tutulmasını talep ediyoruz, anlaşmaların hükümlerinin yerine getirilmesini istiyoruz. Getirilmediği takdirde de zaten bir anlaşmanın hükmü yerine gelmezse, ne yapılması gerektiği de bellidir. 

Çok önemsediğinizi de biliyorum bunu, Samsun 23. İşitme Engelliler Olimpiyatları. Biraz bilgi verir misiniz efendim hazırlıklarla ilgili, Temmuz’da zannediyorum? 


18-30 Temmuz arası Samsun’umuzda, Türkiye’mizde 23. İşitme Engelliler Olimpiyatı olacak. Bu IOC’nin takviminde olan olimpiyatlar, paralimpik oyumlar ve işitme engelliler oyunları olarak üçüncü en büyük organizasyon. Şu anda 21 branşta yapılacak olan müsabakalar olacak. Daha önceki bir dönem içerisinde gelmeyeceğini söyleyen ülkeler gelme kararı aldı, dolayısıyla şu anda sporcu katılımı ve ülke sayısı da çok ciddi artıyor. Şu anda Samsun 39 tesisin 35’inin hazır olduğu bir şehir. Şu anda yapılan çalışmalarda, bu sabah buraya gelmeden önce gönüllerin yanındaydık, onları ziyaret ettik. Merkezimiz açılmış durumda, koordinasyon merkezimiz ve bununla alakalı olarak Samsun hazırlanıyor. Burada Samsun’da 6 bin civarında misafirimizi ağırlayacağız 73 değişik ülkeden şu anda. Ve aynı zamanda bu çerçevede İşitme Engelliler Dünya Federasyonu seçimi de Samsun’da yapılacak, Türkiye’de yapılacak. Dolayısıyla gerçekten ülkemiz açısından çok önemli bir organizasyon, Türkiye’de bugüne kadar yapılmış olan en büyük organizasyon olacak inşallah. Ve bu artık gördüğünüz gibi Türkiye’nin 2002’den itibaren başlamış olduğu değişimle beraber geleceğe yürüyüşündeki en önemli sportif anlamdaki kilometre taşlarından birisi olacaktır. 


Samsun da ev sahibi yapacak en büyük projelerden, olimpiyatlardan biri belki de değil mi? 


Tabii ki, Samsun’daki, zaten Türkiye’de öyle. EYOF’u yakın zamanda yaptık Erzurum’da, ama bu işitme engelliler olimpiyatları, olimpiyat zaten adı üstünde, gerçekten dünyadaki üçüncü en büyük organizasyon olacak ve Samsun’da, Türkiye’de olacak inşallah.